28.5c İzmir
29 Mart 2024, Cuma
Reklam Reklam

DİDA KAYMAZ

DİDA KAYMAZ

Artık çok aşina olsak da kısaca kansersiz Yaşam Derneğinden bahsetmeniz gerekirse neler söylemek istersiniz.

 

Kansersiz Yaşam Derneği, 11 yıldır kanser hastası ve yakınlarının tedavi şartlarının iyileştirilmesi, bilinçlendirilmesi ve sağlıklı insanların sağlıklı kalması için, yaş ya da kitle ayrımı olmaksızın pek çok projeye imza attı. Kansersiz Yaşam Derneği, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü tarafından denetlenmenin yanı sıra, bağımsız denetim alan, bilançolarını halkın bilgisine sunan, açık açık platformunda tüm bilgilerine ulaşabileceğiniz şeffaflık ilkesini benimsemiş bir dernektir ( https://acikacik.org/sivil-toplum-kurulusu/kansersiz-yasam-dernegi).

 

Son röpörtajlarınızda şeffaflığın altını çok ciddi bir şekilde çiziyorsunuz.

 

Evet çünkü Türkiye’de sivil toplum istismara en açık alanlardan biri. Bakın derneklerin web sitelerine sadece yıl sonunda İl Sivil Toplum Genel Müdürlüklerine verdikleri beyannameyi paylaşıyorlar. Halbuki paylaşılması gereken şey bilanço. Şeffaflık bu demek. Bağışçı orada görecek yönetim gideri nedir, seyahat gideri nedir, maaşlara ne kadar ödüyorsun, yaptığın yardımlar ne kadar, yurt dışından bağış aldıysan ne kadar almışsın, taşınmaz varlıkların nedir, amortisman giderlerin nedir ? O zaman ben derim ki bu dernek şeffaf.

 

Tabii bu giderler arasında “AMACA YÖNELİK HARCAMA” diye bir şey var

 

Bunu ilk defa duyuyorum, amaca yönelik harcama nedir ?

 

Mesela diyoruz ya artık hepimiz açık açık platformuna üyeyiz, orada bilançomuzu, detaylarımızı görebilirsiniz. Şöyle bir algı yaratılıyor. Buraya girdik ve biz güveniliriz. Böyle bir şey yok. Bizlerin bağışçıya bilanço okumayı öğretmemiz lazım. Bunu güvenilir sivil toplum için yapmamız lazım. Ben bunun eğitimlerinin bile yapılması gerektiğine inanıyorum.

 

Bakın dernek ve vakıfların tüzüğünde amaçları vardır ve bu amaç için hizmet ettikleri kitle, yardım edecekleri kitle bellidir. Bu doğrultuda yaptığınız harcamalar “amaca yönelik harcamadır”

 

Bir de “”yardım toplama izni” var. Amacınız doğrultusunda, bir fizibilite çalışması yapıp, bunu valiliğe ve il sivil toplum genel müdürlüğü sunup onay alırsınız. Yani ne yapmak istediğiniz, bu proje doğrultusunda ne kadar para harcayacağınız, bunların kalemleri, hatta proforma faturaları, önceden hazırlanmış fiyat teklifleri sunulur, onay alınır. Bu izinden sonra bu projeye ait özel bir banka hesabı açılır. Bu hesaba valilik tarafından iki tane denetmen atanır. Yani denetlenirsiniz. Ve bu hesaptan 1 TL dahi başka bir yere harcanamaz.

 

Bunu yapmak zorunda mısınız ? Hayır. Ama bu sizin kendi derneğinize, kendi bağışçınıza, derneğinizi temsil eden varsa ünlünüze ve hitap ettiğiniz tüm kesimlere sorumluluğunuzdur.

 

Yani açık açık platformuna üyeyim ama yardım toplama izni olan kampanyam yok, amaca yönelik harcamam %66 nın altında, bağımsız denetim almıyorum. Pardon o zaman neyi konuşuyoruz.

 

Bu mu şeffaflık. Nasıl huzurla uyunur savunulan ilkeler adına. Adına bağış toplanılanlar adına. Kansersiz Yaşam Derneği “yardım toplama izni” olmadan kampanya yapmaz, bilançosunu web sitesinde paylaşır, bağımsız denetim alır.

 

 

Bu konu sizin için çok hassas sanırım.

 

Aslında hem evet hem hayır. 11 yıldır bir sivil toplum örgütünün hem kurucusuyum hem de liderlik ediyorum. Artık farkındalık başka bir boyuta geçiyor. Baktığında resmin bütününü görüyorsun. Arkasında ne var ne geliyor ne olacak.

 

Ben olması gerekeni söylüyorum. Belki Kansersiz Yaşam Derneği Yönetim Kurulu; Üyelerinin farklı sektörlerden kendi alanlarında çok profesyonel ve tam zamanlı çalışan iş hayatından bireylerden olması kaynaklı farklı bir vizyona sahip. Onursal Başkanımız Ekonomi Doktorası olan holdinglere yıllarca finansal danışmanlık yapmış bir ekonomist, ben bir ekonomistim. Herkes alanında uzman ve oldu mu en iyisi olsun istiyoruz. Puzzle ın apayrı parçalarıyız.

 

Bir araya geldik mi güzel bir bütünüz. Sanıyorum mükemmeliyetçilik sivil toplum ve bağışçı hakları ve bağışçılarımıza karşı sorumluluğumuz konusunda da en üst seviyede. Neticede her Sivil Toplum Örgütü kendinden ve vaat ettiklerinden sorumlu.

 

Hepimiz apayrı uçlarından düzgünce ve dürüstçe tuttuk mu dünya çok daha güzel bir yer olacak.

 

 

 

Sizce sivil toplum kuruluşu yöneticisi olmak ile bir şirketi yönetmek arasındaki fark nedir? Profesyonel yönetimi ile gönüllü yönetimi arasında nasıl farklar var?

 

Ben bazı platformlarda şu cümleyi sarf ediyorum: “siz yaptığınız iş için para alıyorsunuz, biz yaptığımız iş için cebimizden veriyoruz” Ve bu çoğu insan tarafından ukalalık olarak algılanıyor. Halbuki amacım da bu değil, altında yatan mana da bu değil. Profesyonel bir iş hayatında bir yönetim kurulunuz olduğunda burada motivasyonunuz tamamen işiniz, kaynaklarınız, hedefleriniz ve kazançlarınız oluyor. Biz dernek yönetimi olarak tamamen kalplerini masaya koymuş, profesyonel hayattaki kimliklerimizi ve egolarımızı dışarıda bırakmış gönüllü bir aileyiz. Sadece sözümüz var. Bir yaptırım yok.

 

Burada da sürecin hızlı çalışması tamamen aile diye adlandırdığım Yönetim Kurulumuzdaki arkadaşlarımın gönüllerindeki sorumluluk hissine bağlı. Kolay mı sanıyorsunuz, hele ki son 2 yıl. Hepsinin profesyonel iş hayatları var, sorumlulukları, aileleri, içlerinde doktor olanlar, pandemi sürecinde bebekleri evden daha dışarı çıkmamış olanlar, pandemide 4 kez ameliyat olanlar, 2 yıl işe gitmeyip bir odada çalışanlar, ailesinden kayıplar olanlar, evladından ayrı olanlar ve tüm bunların arasında kanser hastaları için verdiğimiz söz için tutabildiğimiz kadar, olabildiğimiz kadar, tüm gücümüzle; -çünkü herkesin gücü farklıdır – var olduk. Bu konuda şükürler olsun ki kendimi dünyanın en şanslı insanlarından biri hissediyorum. Kurulduğumuz günden bugüne tüm yönetimlerimizi düşündüğümüzde bir tanesi bile olmasa bugün olduğumuz yerde olmazdık inancındayım. Sizlerin aracılığı ile hepsine tekrar teşekkür ediyorum.

 

Kurumsal sosyal sorumluluk konusunda Türkiye’deki çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Bu konuda firmalara önerileriniz neler?

 

 

Kurumsal sosyal sorumluluk çift yönlü bir çalışma gerektiriyor. Kazan-kazan durumu söz konusu olmalı. Sadece firma bilinirliği ya da desteği değil, firma çalışanlarının da bireysel katkılarını vicdanen hissetmesi gerekiyor. Maddi ya da manevi herkesin yapabileceği bir şeyler var sosyal sorumluluk adına. Bence kurumsal sosyal sorumluluk projelerinin başarı temeli bu noktaya dayanıyor. Firmaların sektörel güç ve deneyimlerini kullanabilecekleri değil, çalışanlarının da yer alabileceği projeleri tercih etmesi, sivil toplum bilincinin bireysel olarak da gelişmesine ön ayak olabilirler. Bizim firmalara önerdiğimiz kurumsal sosyal sorumluluk projeleri hep bu şekilde ilerler. Firma özelinde yapılabilecek çalışmaların yanı sıra, çalışanlarının da dokunarak hissedebildiği projelere katkı sağlamaları önerilir. Bu konuda firmaların üst düzey yöneticilerinin yanı sıra insan kaynakları ile iletişimde olarak çalışmayı tercih ediyoruz. Bu konuda elbette eleştirilerim de var. Bazen firmalar taşın altına elini koymadan ya da duyguyu hissetmeden sadece sosyal sorumluluğa bir pr etkinliği olarak bakıyor. Benim için yaptığı iyiliğin, yaptığı sosyal sorumluluğun ulaştığı yeri gören ve o yere dokunan firma kalpte yer ediyor. Bu tamamen duygusal görüşüm. Profesyonel değil.

 

Peki derneği bir kenara koyup Dida KAYMAZ kimdir desem?

 

O zaman ben de beklenen dışında bir cevap vermek isterim; Dida Kaymaz, öncelikle bir insandır. Ama çoğunlukla hem bunu hem de eski bir kanser hastası olduğunu unutur. Dernek için çalışmak hayatının yüzde doksanını kaplar. Ve önümüzdeki sene kendisi için daha fazla şey yapmak için kendine söz vermiş bir kadın.

 

Bir şeyleri değiştirme gücüne sahip olduğunu bilmek bazen sınırlarımı zorlamama sebep oluyor. Kendimi yine kendim durdurabiliyorum. Hayatımın değerli olduğunu, sağlığımın yaşam kaliteme bağlı olduğunu herkese söylediğim kadar kendime de tekrar ediyorum. Kendime hatırlatıyorum: İyilik yapabilmek, başkalarının hayatına dokunabilmek çok güzel… Ama herkesin önce kendisine yapacağı bir iyilik var. O da hayata karşı kendine dürüst olmak, kendinle yüzleşmekten korkmamak. Buna da önce kendi içinde bedensel, ruhsal ve zihinsel bütünlük sağlayıp sonra çevresindeki etkileşim ve dayanışma ile ulaşabiliyor insan. Yoksa bardağın dolu tarafını gör demek sadece hikâye J

 

Yaşadıklarınızdan sonra kansersiz yaşam kahramanına nasıl dönüştünüz?

Hastane koridorlarında, tedavi gördüğüm odalarda acının kötü kokusunu soludum. Kanser hastalarının çaresizliğini, dışlanmışlığını, içinde bulundukları kötü koşulları gördüm, yaşadım. Üstelik ben en iyi koşullarda tedavi olmayı başarabilmiş şanslı azınlıktanım. Ve koşulları ne olursa olsun, kimsenin yaşamaması için kansersiz bir yaşama hayatımı adadım. Çünkü KANSERSİZ BİR YAŞAM MÜMKÜN. Dernek kurmayı sadece hayal etmedim, adım attım ve bunu hayata geçirdim. Şu anda da Allaha şükür başarılı ve dimdik bir şekilde yolumuza devam ediyoruz. Kahraman mıyım bilemem. Ama kendimin kahramanıyım. Bence hepimiz birer süper kahramanız.

 

KAHRAMAN demişken Hande Erçel ile olan projenizden bahseder misiniz?

 

İşte size gerçek kahraman. Hande çok özel bir ruh. Gözlerinin içinde “ben ne yapabilirim” enerjisini görüyorsunuz. Farkındalığı inanılmaz yüksek. Yaşından çok daha büyük bir ruha sahip ışıl ışıl genç bir kadın. Ben hem kendisine yakın olma şansım olduğu için kendimin hem de iyi niyet elçimiz olduğu için Kansersiz Yaşam Derneğimizin çok şanslı olduğunu hissediyorum. “KAHRAMAN OL” diye başladı yolculuğumuz sevgili Hande ile ve ilk projeyi anons ettiğimiz günün çekimi yaşadığım heyecan ve Hande’nin kelimeleri dün gibi aklımda;

 

“Oyunculuk sayesinde bambaşka hikayelerde, bambaşka rollere büründüm. Canlandırdığım karakterler sevildikçe, onur duydum; sevenlerin sıcak ilgilerine layık olmaya çalıştım bugüne kadar. Çok uzun süredir hazırlandığım bir rol vardı. Hepimizin olmak istediği birini canlandırmak istedim bu defa… Doğduğumuzdan beri hikayeleri ile büyüdüğümüz… Dünyayı değiştiren… Fark yaratan… Geleceği şekillendiren… En umutsuz anlarda ışık olan…

 

Bir hikâyenin kahramanı olmayı değil; bir kahramanlık hikayesinde rol almayı istedim. Çünkü Kansersiz Yaşam Derneği ve Başkanı Dida Kaymaz ile tanıştığımda kahramanlığın, başkasının hayatında oynayabileceği en önemli başrol olduğunu öğrendim.

 

 

Her günün yeni bir başlangıç olabileceğini, yaşamın her ne olursa olsun devam ettiğini bilmeye ihtiyacım vardı. Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edecek ve değiştirebileceklerim için gücüm olduğunu hatırlattı Kansersiz Yaşam Derneği… “

 

Çok sarsıcı ve duygusal bir gündü, muhteşemdi. Ve Kahramanımız Hande Erçel ile başlayan projemiz henüz 6 ay olmadan “Masters of Events by ACE of M.I.C.E Awards” de “En İyi Sosyal Sorumluluk Projesi” ne layık görüldü. Sektörün en iyilerinin değerlendirdiği böyle özel bir yarışmada ödülü almak bizleri gelecek çalışmalarımız için daha da motive etti.

 

Yeni projeleriniz neler?

 

2022 yılı itibariyle Kansersiz Yaşam Derneği olarak yeni bir stratejik planlama yapacağız, bir nevi kabuk değiştirme planlaması içerisindeyiz. Bugüne kadar hep ‘yaşayan bilir’ dedik. Artık insanlar başına gelmeden önce sağlıklarının kıymetini bilmeli. Korunma ve önlem almanın önemini pandemi ile herkesin farkına vardığını düşünüyorum. Pandemi sonunda bitecek ama kanserin görülme oranları her geçen gün artıyor. İnsanlar hastanelere gitmekten koktu, çok fazla tanı artışı var. Bu çok dikkat çekici bir durum. Bunun için yaşam ve sağlık standartlarının korunması üzerine eğitim ve farkındalık çalışmalarına daha da çok yoğunlaşacağız. Amacımız, bu çalışmaları, ulusal ve uluslararası platformlarda yetkin, söz sahibi kişi ve kuruluşlarla, tüm Türkiye çapında hayata geçirmek.

@doramagazin

İnstagram'da takip edin